Yok Sayılanın Yok Ediciliği: Gülizar (2024) Film Analizi
- uzmpskmujganpekcet
- 4 gün önce
- 5 dakikada okunur

Gülizar, Belkıs Bayrak’ın yönetmenliğini ve senerastliğini üstlendiği 2024 yapımı olan Türkiye Sakarya ve Kosova Prizren’de çekilen, genç bir kadının hayatından önemli bir kesiti anlatan dram türündeki Türk filmidir. Daha önce “Apartman” ve “Cemile adında kısa filmler çeken ve ödüller alan yönetmenin filmografisinde Gülizar, uzun metrajlı ilk film. Gülizar filminin Toronto Film Festivali (tiff), San Sebastián Uluslararası Film Festivali (SSIF) gibi Uluslararası prestijli festivallerde, gösterimi olmuş. Filmin oyuncularına gelince, bir röportajında Belkıs Bayrak 2 yıllık “Gülizar” arayışından sonra Uluslararası Antalya film festivalinde Tereddüt filmiyle en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Ecem Uzun’la çalışmayı tercih ettiğini söylüyor. Emre karakterini ise Bekir Behrem canlandırıyor.
Film, annesinin Gülizar’a ev işlerini yapıp yapmadığını sorduğu sahneyle başlar. Gülizar annesinin ondan hangi işleri yapmasını isteyeceğini bilerek önceden bitirmiştir. Annesine duygusuz bir tavırla senin istediğin her şeyi yaptım der. Bu sözlerden Gülizar’ın ailesine gayet uyum gösterdiğini ancak, bu uyumdan hiç mutlu olmadığını anlarız. İlerleyen sahnede, bir kibrit çakma ateşe verme sahnesi belirir.
İlerleyen sahnelerde, Gülizar’ın kız kardeşinin ona kırmızı bir kolye verdiğini görürüz. Kutuyu görünce içinde ne olduğunu tahmin eder Gülizar ve buna çok sevinir. Kardeşinin Gülizar’a verdiği kolyenin bir hikayesi olduğunu anlarız, bu kolye onların arasındaki bağın, yakınlığın adeta bir simgesidir. Film boyunca Gülizar’ın kardeşiyle olan bağını; kardeşinin ağzından Gülizar'ın düşüncelerini duyduğumuzdan, onun yanındayken suskunluğunun geçmesinden, bir sahnede aynı yatakta uyumalarından anlarız. Kolyeyi neredeyse tüm sahnelerde Gülizar'ın boynunda görürüz. Gülizar’ın kırmızı kolyesi, giydiği renksiz kıyafetler ve soluk tavrının yanında adeta canlılık, yaşam anlamına gelir. Ona çok bağlıdır ve asla kaybetmek istemez.
Sonraki sahnelerden birinde, Gülizar’ın otobüste annesiyle birlikte Kosova’ya nişanlısının yanına gidiyordur. Bu otobüs yolculuğunda annesi ve Gülizar arasında sessizlik hakimdir. Daha sonra annesinin pasaport süresinin bir süre sonra biteceği polis kontrolünde anlaşılır. Annesinin sınırı geçmesine izin verilmez. Annesi kızıyla birlikte dönmek ister ve “seni burada bırakamam” der ama Gülizar net bir şekilde yola devam etmek ister. Pasaport süresi biten ben değilim benimki devam ediyor der. Bu yolun bir evlilik yolunu temsil ettiği düşünülürse, annesinin sınırı geçememesi adeta Gülizar’ın ruhsallığında, yeni hayatına doğru yol alırken annesine çizdiği sınırı simgeler. İçsel olarak Gülizar annesine izin vermez. Buradan sonrasına geçemezsin, eski hayatım geçmişte kalacak! der gibidir.
Otobüsün mola verdiği sırada ıssız yerlerden Gülizar’ın tuvalete gittiğini görürüz, geri döndüğünde kolye boynunda yoktur. Hemen, otobüs yola koyulmadan kolyesini tuvalette düşürdüğünün düşünerek tuvalete geri döner ve orda cinsel tacize uğrar.

Yolculuğun sonunda otobüsten inip nişanlısı Emre’yi gördüğünde ona sıkı sıkı sarılır. Başına gelen bu olaydan adeta nişanlısına sığınmak ister. Ancak filmin ilerleyen dakikalarında görürüz ki ailesi gibi, nişanlısı da ona sığınacağı bir liman olamayacaktır.
Gülizar içinde çok yalnız bir karakterdir. Tacize uğradığı için susan, bunu her anlatmak istediğinde susturulan bir kadındır. Gülizar başına gelen kötülükten dolayı “huzur kaçıran” olmuştur. Çevredekiler tarafından bu taciz, bu kötülük yok sayılmalıdır. Gülizar’ın isyanını sessizlikte ve ateşe vermelerinde görürüz. İsyanı öyle büyüktür ki, yok edicidir. Dinlenilmemek, anlaşılmamak susturulmadır. Susturulmanın içerideki tüm birikimi yakıcı hale gelmiştir.
Gülizar’ın evlendikten sonra eşinin ailesiyle yaşayacağı evi görürüz. Nişanlısının annesi Gülizar’la konuşur ben de senden küçük geldim der, bir ihtiyacın olursa konuşmak istersen ben burdayım der. Bu sıcak bir ifade olsa da sanki Gülizar’ı anlayacak evde konuşabileceği anne gibi biri varmış gibi görünse de, o kadın Gülizar’ın hayatı için değişiklik yaratabilecek bir kadın değildir. Eğer evdeki erkekler salatayı sirkeyle seviyorlarsa Gülizar da bunu kabul etmelidir. Gülizar’a göre salatanın sosu dahi değişemez. Bir önceki sistem nasılsa, nasıl kurulduysa aynı şekilde devam etmelidir.
Emre Gülizar’ı seven ancak sistemin kapanına kısılmış ama bunu fark edemeyen bir karakterdir. Kız kardeşi yine aynı adamın cinsel tacizine belki tecavüzüne maruz kalarak kendi yaşamına son vermiştir, ancak Emre’nin bu sebeplerden haberi yoktur. Emre Gülizar’ın darp edildiğini sanır, onun için failin yakalanması yeterlidir. Gülizar ise kendini anlatamadığı için unutmak zorundadır, “Ben artık hatırlamak istemiyorum unutmak istiyorum.” Emre Gülizar’ın anlatamadığı şeyler olduğunu fark eder. Emre’nin aklında sürekli dolaştığını anladığımız kabul edemediği çözemediği şeyler vardır.
Bilal karakteri sistemin bekçisi gibi çıkar karşımıza. Tavrı ve konuşmaları üstten, kendi başına karar veren, konuşmanın değil suskunluğun yanında yer alan bir polistir. Gülizar bu polisle konuşmalarının ardından Emre’ye haykırışını duyarız; “Sence benim yaşadıklarım normal mi, benimle niye konuşmadı Bilal, olayı yaşayan ben değil miyim?” Bir sahnede de Bilal Gülizar’a tacize uğradığını söylememesi gerektiğini ima eder, Emre öğrenirse kötü olur der. Gülizar’a susması gerektiğini söyleyen kişidir. Ancak Emre gerçekleri öğrenir.

Evlendikleri ve yan yana oldukları sahnede “böyle mi evlenecektik" der. Emre Gülizar’ın taciz edildiğini kabul edemez. Emre Gülizar’a söylediği gibi Gülizar’ın başta yalan söylediği için mi uzaklaşır gerçekten? Yoksa gerdek gecesi tam Gülizar’a dokunup sevişecekken Gülizar’ın vücudunda darp izleri görünce, ilk ona bir başkasının dokunduğu düşüncesi aklına geldiği için mi? Emre sevgisine rağmen Gülizar’ı sarmayı başaramaz, ama Gülizar’ı da bırakmaz.
Başta Gülizar’ın sadece darp edildiğini düşünürken tüm gücüyle Gülizar’ı rahatlatmaya çalışan Emre’ye gerçekleri öğrenince ne olmuştur? Ne değişmiştir? Gülizar’ın büyük bir desteğe kapsanmaya ihtiyacı varken, sevdiği de ondan uzaklaşması ve tam o ilk gecede Gülizar’ı istemeyerek sessizce onu suçlamakmış ve Gülizar’ın sessizliğinin içinden bir çığlık gibi söylediği “Yaşadığım şey benim seçtiğim bir şey değildi başıma gelen bir şeydi.” demesine rağmen yaşanmış olan her şeyin faturasını sadece Gülizar’a kesebilmiştir.
Gülizar, film boyunca kendini hapis hissettiği yerden çıkmak için yaptığı her hamlede tekrar kapalı bir alana hapsolur. Gülizar’ın klostrofobisi yalnızca taciz yaşadığı için kapalı kapılar ardında kalışı değil, yıllardan beri aktarılan yapının kapısından çıkmak isteyip, kapalı kalıp, nefes alamayışıdır. Travması, ne yaparsa yapsın sesini kaldığı yerin dışına duyuramamasındadır. Ailesiyle, annesiyle kapalı bir hayat yaşayan Gülizar evlenince de kapalı kapılar ardında kalmış, özgürlüğüne kavuşamamıştır. Bu klostrofobik olan aile evinden ayrılır, ancak kapalı kapılar ardında kalmaktan kurtulamaz. Filmin sonunda, aslında aynı kapalı yerde kalan ama farkındalığı olmayan Emre belki de Gülizar’ın peşinden giderek o kapalı alandan çıkmıştır.
Tacizle beden sınırları ihlal edilen Gülizar, hayatına dair yapılan ihlallerin en somutunu böyle travmatik şekilde yaşar. Onun için değerli olan kolyesini bulmak için döndüğü tuvalette yaşadığı cinsel taciz sahnesinde, kendi hayatını kurmak için giymek istediği gelinlik sahnesinde ve cinsel tacizi kimin yaptığını Emre’ye söylediği sahnede Gülizar kapalı kalır. Çıkamaz. Sesi duyulmaz. Film, taciz sahnesi, kırmızı kurdelenin kesilmesi, gerdek gecesi bu sahnelerin gösterimiyle kadın cinselliğine dair ögeler barındırır. Kadın bedeni hakkında kadından çok toplumun söz söylediği ve kadının bedeni kadar ruhunu da mahkum ettiği anlatılır.
Tacizi yapan kişinin özür dilemek için düğüne katılmak istemesini ve uzaklaştırılmasını görürüz. Bu özür ne ifade etmektedir? Bu özür kimedir? Bu gerçekten yaptıklarından pişmanlık duyarak kadına karşı hissettiği vicdani bir özür mü; yoksa toplumda kabul görmeye devam etmek adına Gülizar’ın eşine ilettiği bir özür mü?
Bu film Türkiye tarihi için, zorla evlendirilen kadınları, çocuk tacizlerini, çocuk gelinleri, kadın veya erkek tacize uğrayanları, çaresiz kalarak susmak zorunda kalan insanları bizlere hatırlatıyor ve aynı Gülizar’ın etrafını ateşe vermesi gibi yüreğimizi yakıyor …
Müjgan Pekçetin
Klinik Psikolog & Sosyolog
Yorumlar