top of page

En Sevdiğim Pastam (My Favourite Cake) - 2024 Film Analizi

uzmpskmujganpekcet

Güncelleme tarihi: 28 Eki 2024




En Sevdiğim Pastam filminin senaristliğini ve yönetmenliğini Maryam Moghaddam ve Behtash Sanaeeha üstleniyor. Beyaz İneğin Türküsü’nden (2020) sonra yaptıkları ikinci film olan En Sevdiğim Pastam da yine çok ses ve ödüller getiriyor. İran filmi olan En Sevdiğim Pastam'ın başrollerinde ise Lily Farhadpour ve Esmail Mehrabi oynuyor. Bu yıl, En Sevdiğim Pastam (My Favourite Cake) 2024 74. Berlin Film Festivali’nde iki ödüle layık görülüyor; bunlardan biri FIPRESCI Ödülü ve Ekümenik Jüri Ödülü. Daha önce Ekümenik Jüri Ödülü’nü Cannes Film Festivali’nde Fatih Akın’ın yönetmenliğinde 2007 yapımı Yaşamın Kıyısında filmi aldığını hatırlıyoruz.


Filmin Hikayesi - Sahneleri


Film 30 yıldır yalnız, İran’lı bir kadın olan Mahin'in ev yaşamıyla başlıyor. Kısa bir süre sonra da arkadaşlarını eve davet edişi sahneleniyor. Önceden daha sık görüştüğü arkadaşlarıyla yılda bir buluşmalarından birine, Mahin’in evinde yaptığı hazırlığa ve o sofraya davet ediliyoruz. O sofrada herkes kendi yaşamından bahsetmeye başlıyor ve Mahin’in arkadaşları, Mahin'in yıllardır yalnız oluşundan dem vuruyor.


Mahin’in çocukları Avrupa’da yaşıyor ve Mahin onlarla son yıllarda görüntülü konuşma yaparak iletişim kuruyor. Bir sahnede Mahin kızıyla görüntülü konuşuyor, kızına arkadaşlarıyla olan buluşmasını anlatıyor ve torunu için ördüğü örgüyü gösteriyor, ancak bu paylaşma isteği kızının hayatında olan pek çok şeyle, örneğin torununun annesini çağırmasıyla mütemadiyen bölünüyor. Mahin’in kendi hayatını paylaşmak için her hamlesi ona kendini daha da yalnız hissettiriyor.


Arkadaşlarından biriyle konuşurken Mahin’in arzularını artık duymaya başlıyoruz. Mahin arkadaşına hastalığı bırak bir kafeye gidelim diyor. Yıllardır içerde olan Mahin artık dışarı çıkmak, dışarıya karışmak istiyor. Bu isteğini gerçekleştirmek için kendi dışarı çıkıyor ve bu, bir arayış hikayesine dönüşüyor. Mahin sonunda aradığını buluyor ve her duygunun bir geceye sığabildiği bir aşk hikayesi, Faramerz ve Mahin’in hikayesi başlıyor…


Filmde İran devriminin etkilerini yansıtan bir sahneyle de karşılaşıyoruz. Ahlak polislerinin sokaklarda dolaştıklarını başını örtmeyen kadınları tutukladıklarını,  sevgili olarak gezen çiftleri yakaladıklarını görüyoruz. Orda genç bir kadını polislerin elinden aldığını ve kendini savun teslim olma deyişine şahit oluyoruz.


İran devrimiyle birlikte özgürlük kısıtlandı, aşk yaşamaya, kadınların özgürlüğüne darbe vuruldu. Bu filmi çeken yönetmenlerin Berlin Film Festivaline yurt dışı yasakları olduğu için ödüllerini almaya gidemediklerini biliyoruz.



Film, Bir Kadının Arzularına Dair Ne Söylüyor?



En Sevdiğim Pastam’da 40 yaşında eşini kaybeden bir kadının hayatını, evini izliyoruz.


Arzular onun için devam ediyor ve bir milletin arzularını bastırması gerektiği gibi o da gelen devrim, değişen rejim ve kocasını kaybedişiyle arzularına veda ediyor.


Bir sahnede "bunu yapabileceğimi çok geç öğrendim" diyor, Mahin arzularını yaşamayı 70 yaşında öğreniyor. İlk el tutan olmak, bir erkekten ilk adımı beklemeden ilk adımı atmak hala bizim topraklarımız için de kolay adımlar değil. 


Bir erkekle tanışınca ilk adımın ondan gelmesini beklemek, erkeğin aktif olmasını beklemek daha belki ilişki kurulurken ilişki yapısını da belirleyen dinamiklere dönüşüyor. Kararlar erkekten bekleniyor.


Bizim toplumumuz için düşündüğümüzde kadınların cinsellikten korkması, bunun bedensel bir yansıması olabilecek vajinismus vakalarının olması, cinselliği keyif alınacak iki kişilik paylaşımlı bir deneyim değil, yerine getirilecek bir görev olarak görülmesi ve cinselliğin sadece erkeğe bırakılması. Hatta haz duymanın bile bir kadını kötü bir kadın yapabileceği bir toplum tarihinden gelinmekte.


Bunun bir de zaman içinde "dul kalmış" bir kadın için İran toplumunda nasıl mümkün olabileceğini düşünelim. "Dul" sözcüğünün bile toplumda yüklü bir algısı var. Bu söz, kadın ve erkek için kullanıldığında anlamları değişiyor. Bizim toplumumuz için de "dul" olan kadınların çocuklarına bakması ve tekrar bir birliktelik yaşamaması hatta evlenmemesi bekleniyor.


Film, Bir Erkeğe Dair Ne Söylüyor?


Filmde Kadının sevecenliği erkeğe cesaret eriyor ve karşılıklı diyaloglar başlıyor.

Diyaloglar karşılıklı, naif, flörtüz ve sevgi dolu.


Erkeklerin de cinsel olarak ne kadar baskıya maruz kaldıklarını hissediyoruz. Özellikle son sahne bunun vurgusu niteliğinde. Kadın "ben bu kadar zaman bir erkeğin cinsel ilişkiye girmeyeceğini düşünemedim" diyor.


Erkekler her zaman aktif, eve ekmek getiren, her daim cinsel olarak hazır olmalı. Toplumun erkekler üzerindeki beklentisi, erkeğe çok güç yükleyen, kararlar aldıran, "zayıflığın" "eksikliğin" olmadığı bir yerde. Erkekliğe yüklenen anlamlar erkeği ele geçiriyor.


Filmin sonunda bir erkeğin cinsellik üretme baskısına şahit oluyoruz. Erkeğin her daim hazır bulunması gerektiği algısının erkeği nasıl yok ettiğini görüyoruz.

Film bu anlamda da büyük bir mesaj iletiyor seyirciye.


Bunun ne kadar ölümcül bir mesele olduğunu da gösteriyor.


Evlilikler, Birliktelikler ve Çift İlişkisi



Sanki kadın ve erkek apayrı varlıklar. İnsan olunduğu unutuluyor. Nihayetinde iki cinsiyet arasındaki farkları bu kadar açmak bu kadar farklı düşünmek bir yabancılaşma ve en nihayetinde kişileri bireysel olarak tanımaya değil toplum yargılarıyla düşünmeye itiyor. 


Birbirini karşılıklı anlama, yakınlaşma, paylaşma da olmayınca bazı çiftler evliliklerinde birlikteliklerinde birbirine yabancılaşmış ve birbirlerini yargılarla tanıyan çiftler şeklinde ömürlerini sürdürmeye mahkum oluyor. Çift terapisinde ele alınan mutsuzluklar, yalnızca çiftin değil toplumun ürettiği mutsuzluklar oluyor.


Filmin Psikanalitik Yorumlaması 


Film, yalnızlığı ve birlikteliği iliklerinize kadar hissettiriyor. Yalnızlık, arzular, yasaklar, yaşam, ölüm ve kayıp arasında geçiyor. Yıllardır aradığı arzuyu bulup kaybetmenin filmi.


Şarabın yıllanması gibi, Mahin’in umudunu nasıl sakladığını bir şişeye koyduğunu ve o birliktelikle dönüştürdüğünü görüyoruz. Freud'un söylediği gibi sevmek, aşık olmak yaşamda insana mutluluk veren belki de tek şey. Bir şeyi sevmeden, onla bağ kurmadan adeta var olamıyoruz. Şarabın şişesinin kapağı sonunda açılıyor ve Mahin o şarabı tek başına değil birlikte yaşamak istediği bir kişiyle içiyor. Yıllanmış şarabın kırmızılığı adeta yaşamı ve aşkı simgeliyor. Filmdeki çifte de daha çok yaşam, daha çok kahkaha ve daha çok dans veriyor.


Filmde Mahin’in söylediği "en iyi şarabı aşıklar yaparmış".


Mahin’in yeni tanıştığı bu yalnız adamı, yalnızlığını çok yakından paylaştığı kişiyi, sevdiğini kendi bahçesine gömmesi ise çok manidar. Yalnız olan bu adama kalbinde yer açtığı gibi ona bahçesinde de yer açıyor ama onu gömerken tekrar yalnız kalıyor ...


Aynı şekilde o şarap bittiğinde, on yıllardır beklediği o yaşamı da kendi bahçesine gömüyor. Onun için yaptığı pastayı da Feramerz ile birlikte, sevgiyle ve yine tek başına gömüyor.


En Sevdiğim Pastam (My Favorite Cake), pek çok açıdan okuma yapılabilecek çok boyutlu bir film. İzlemesi de çok keyifli bir film. Sanatın olanı ve olmayanı anlatma gücüne bir daha hayran oluyor, emeği geçenlere teşekkür ediyoruz ...




Müjgan Pekçetin

Uzman Klinik Psikolog & Sosyolog



 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

2 Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
Guest
Mar 08
Rated 5 out of 5 stars.

En iyi analizi bu filmin.

Like

Yuhanna
Dec 29, 2024
Rated 5 out of 5 stars.

Aşk imiş her ne varsa alemde, but not in this posttruth age......

Like

İstanbul Psikolog, Göztepe Psikolog, Maltepe Psikolog, Kartal Psikolog, Suadiye Psikolog, Bağdat Caddesi Psikolog, Caddebostan Psikolog, Bostancı Psikolog, Kadıköy Psikolog, Online Psikolog

uzm.psk.mujganpekcetin@gmail.com

Bostancı / Kadıköy

0555 630 23 68

  • Instagram
  • Twitter
bottom of page